3 Kasım 2010 Çarşamba

Sahip olmak mı deneyim mi?

Birçok araştırma yaşanan deneyimlerin mutluluğa katkısının, sahip olma durumundan daha fazla olduğunu gösteriyor. Bu deneyim kavramı, 'yeni lüks' veya 'ulaşılabilir lüks' tanımıyla iç içe geçiyor çoğu zaman.

Tekne ile seyahat, uzaklarda tatil veya bir yemek kursu. Bunlar 'deneyim lüksü' adlı bir pazar yaratıyor ve her yıl bu pazar büyüyor. Bu pazarı besleyen ise genç nüfus, yenilik arayan orta yaş ve keşfetme arzusu taşıyan yaşlılar.

Son yıllarda kişisel bütçeden perakendeye harcanan miktar azalırken, deneyim yaşatacak aktivitelere harcanan para artmıştır. Farklılaşma, bireyselliğin ortaya konması, kültür transferi ve duygusal gelişim gibi temellere dayanan deneyim arama süreçleri; özellikle seyahat, restoran, sağlık ve teknoloji alanında yeni girişimlere bir kulvar açmıştır. Markalar; özel hizmetler, kişiselleştirilmiş ilgi, ihtiyaca hızlı tepki verme, şaşırtma ve eğlence sunma gibi içeriklerle deneyim yaratarak rekabette öne geçmeyi hedefliyor.  

Bu beraberinde iki şeyi getiriyor... 1. Deneyim yaratmanın her geçen gün daha da zorlaşmasını. Çünkü yaşanan her deneyim, tatmin eşiğini yukarı taşıyor.
2. Markaların 'deneyimi sahneleyecekleri' samimi ve ilgi çekici hikayeler yaratmasını.

Deneyim rekabetinde biz neredeyiz?